Aşırı Aktif Mesane Sendromu
Tanım olarak sıkışma inkontinansı ile birlikte veya birlikte olmayan sıkışma (urgency) ve beraberinde genellikle noktüri ve sıklık belirtilerinin görülmesidir.
Aşırı aktif mesaneli hastaların 1/3’ünde sıkışma tipi idrar kaçırma görülmektedir. Başlangıçta ürodinamik olarak gösterilen detrusor aşırı aktivitesiyle eşanlamlı kullanılırken, günümüzde aşırı aktif mesanenin semptomlar ile tanımlanması gerektiği belirtilmektedir. Ancak bu tanımın konulabilmesi için bu belirtilere yol açabilecek lokal ve sistemik faktörlerin olmadığı ortaya konulmalıdır. Dışlanması gereken faktörler arasında idrar yolu enfeksiyonu, mesanenin malign ve premalign lezyonları, taş, interstisyel sistit, diyabet, polidipsi, diüretik kullanımı ve gebelik sayılabilir.Toplumda bu kadar yaygın görülen bir durum olmasına karşın, hastaların ancak dörtte birinin tedavi arayışına girdiği görülmektedir.
Aşırı Aktif Mesane, hastaların yaşam kalitesinde ciddi anlamda bozulmaya yol açmaktadır. Hastaların hayat tarzı, iş yaşamı, aile ilişkileri, cinsel hayatları ve uyku düzenleri önemli oranda bu hastalıktan etkilenmektedir. Aşırı aktif mesaneli hastalarda mesane tam kapasiteye ulaşmadan önce detrusor kontraksiyonları başlamaktadır.İstemsiz olarak ortayaçıkan bu kontraksiyonlar, ani sıkışma belirtisiyle sonuçlanmaktadır.
Aşırı aktif mesane patogenezinde üzerinde durulması gereken diğer bir nokta da infravezikal obstrüksiyon ve AAM ilişkisidir. BPH’ya bağlı mesane çıkım olbstrüksiyonu olan erkeklerin yaklaşık %50’sinde detrusor aşırı aktivitesi tepit edilmektedir. AAM’li hastanın değerlendirilmesi öykü, fizik muayene ve sınırlı laboratuvar incelemelerinden oluşmaktadır. İlk değerlendirmede öykü en önemli yeri tutmaktadır. Yakınmaların başlangıcı, süresi, şiddeti ve yaşam kalitesi üzerine etkileri sorgulanmalıdır. Hastanın tam bir nörolojik öyküsü alınmalı ve yaşlı hastaların fonksiyonel ve bilişsel değerlendirmeleri yapılmalıdır.
Öyküde önemli olanbir diğer nokta da kabızlığın sorgulanmasıdır. Kabızlık AAM’nin nedeni olabileceği gibi, verilecek antimuskarinik tedavinin kabızlığı şiddetlendirebileceği akılda tutulmalıdır. Bunun dışında hastanın beslenme alışkanlıkları, sıvı alımı, kafein ve alkol kullanımı, kullandığıi laçlar, obstetrik öyküsü ve geçirilmiş cerrahiler sorgulanmalıdır. Birçok hasta antimuskarinik ilaçlarla başarıyla tedavi edilebilmektedir. Ancak ilaç tedavisiyle birlikte davranış tedavilerinin desteklenmesi başarı oranlarını önemli oranda arttırmaktadır.Davranış Tedavisi: Pelvik taban kas egzersizleri, mesane eğitimi ve sıkışmayı baskılama teknikleri, diüretik ilaçların alınma zamanını değiştirmek ve hastayı kilo verme konusunda motive etmekten oluşur. Antimuskarinik Tedavi: Tedavide antimuskarinikler yaygın olarak kullanılmakta olup, etkinlik ve güvenilirliği kanıtlanmış ilaçlardır.
Türkiye’de mevcut 5 farklı antimuskarinik ilacın hepsi de oral yolla kullanılmaktadır. Bunlar darifenasin, oksibutinin, solifenasin, tolterodin ve trospiyum’dur. Etkinlik olarak mevcut verilerle birbirine yakın ürünler olduğu görülmektedir. Sıkışma inkontinansını önleme açısından değerlendirildiğinde etkinlikleri %60-%75 arasındadır. Ortak kontrendikasyonları; idrar retansiyonu, gastrik retansiyon, daraçılı glokom ve hipersensitivitedir.Stres ve sıkışma tipi idrar kaçırmanın birlikte olduğu olgularda antimuskarinik tedaviye ek olarak imipramin veya psödoefedrin kullanılabilir. Atrofik vajinit olan olgularda transvajinal östrojen tedavisinin yeri vardır.